#KitapAlıntıları— Yeraltından Notlar
Bir kitapta ne kadar çok hazine var öyle değil mi? Unutulmaması gerekenler, hoş bir etki bırakanlar, hayata geçirmek istediğimiz tecrübeler… Maalesef hepsini aklınızda tutmanız mümkün değil. Ama o hazineleri saklamanın iki yöntemi var:
- Satırların altını çizmek
- Satırların üzerini işaretlemek.
Ben, okuduğum kitaplardaki güzel ve önemli bulduğum yerleri fosforlu kalemlerle işaretlemeyi tercih ediyorum. Böylece sayfanın estetiği bozulmamış oluyor.
Eskiden bu hazinelerin bana özel olduğunu düşünürdüm. İnsanlar çizdiklerimi görürse benim hakkımda birçok fikre sahip olacaklar hissine kapılırdım. Artık tamamen yanıldığıma kanaat getirdim. Bildiğiniz üzere dünyadaki her kitabı okumamız mümkün değil. Hesaplamalara göre ortalama bir insan ömrü boyunca 6000 kitap okuyabilirmiş. Bu gerçekten çok az. O halde neden sizlerle bu notları paylaşmayayım diye düşündüm. Ayrıca bu notları yazıya dökmek hafızamdaki kalıcılığını da arttıracağına eminim. Lafı daha fazla uzatmadan kitap alıntıları serisin ilk kitabı ile başlayalım…
[s. 13] Ben yalnızca huysuz olmayı değil, hiçbir şey olmayı da beceremedim. Ne huysuz, ters biri olabildim, ne iyi, ne aşağılık, ne dürüst, ne kahraman, ne de bir böcek…
[s. 14] Öte yandan, aklı başında bir insan en çok neden söz eder, zevk duyar, biliyor musunuz?
Cevap: kendinden.
[s. 14–15] … fazla bilinçli olmak bir hastalıktır… Sıradan bir bilinç, insanın yaşamı için fazlasıyla yeterlidir.
[s. 17] Umutsuzluklarda zevklerin en yakıcısı bulunabilir.
[s. 25] “Neden öylesine eziyet, işkence ediyordun kendine?”
Cevap: “Boş boş oturmak canımı sıkıyordu da ondan…”
[s. 27 ] ...tek uğraşım sürekli olarak kendime saygı duymaktır.
[s. 28] Sakin yaşar, görkemli ölürüm.
[s. 34] Doğru, aptaldır insanoğlu, hem de inanılmaz derecede….Yani, hiç de aptal olmasa bile, o derece nankördür ki, aramakla bir eşini daha bulamazsınız.
[s. 34] İnsan (kim olursa olsun) her zaman, her yerde, mantığının ve çıkarının ona emrettiği gibi değil, canının istediği gibi hareket etmeyi sever.
[s. 35] Çıkarlarımızı yanlış değerlendirdiğimiz için isteklerimiz de çoğunlukla yanlıştır.
[s. 38] İnsanın en belirgin özelliği şudur: iki ayaklı, nankör varlık…
[s. 43] Öyle ya, belki yalnızca mutluluğu sevmiyordur insan? Belki aynı ölçüde acıyı da seviyordur?
[s. 43] İyi midir, kötü müdür bilmem, ama bazen bir şeyleri kırıp dökmek de çok hoştur.
[s. 47] Belki gerçekten de acı çektiğiniz olmuştur, ama acınıza hiç saygınız yok.
[s. 48] Her insanın hatıraları arasında herkese anlatmadığı, yalnızca dostlarına açtığı şeyler vardır. Ama dostlarına bile açmadığı, yalnızca kendine açtığı şeyler vardır. Nihayet bazı şeyler de vardır ki, kendine (o da sır olarak) bile açmaya korkar onları.
[s. 55] Ne kimse bana benziyordu, ne de ben kimseye.
[s. 59] Okumaktan başka ne yapabileceğim bir şey ne de gidebileceğim yer vardı.
[s. 79] Ama alaylara dayanabilecek gücüm yoktu benim.
[s. 99] Umutsuzluğa düşen bir insanın neler yapacağını görün, işte!
[s. 108] Hüzünlü bile olsa, hayat güzeldir, nasıl olursa olsun, gene de güzeldir yaşamak.
[s. 112] … kızının sevdiği erkek bir babaya her zaman için kötü görünür.
[s. 112] İnsanoğlunun gözü yalnızca acılarını görür, mutluluğunu hiç görmez.
[s. 149] Ama burada gereksiz bir soru soruyordum kendime: “Hangisi daha iyidir, kolay elde edilmiş bir mutluluk mu, yoksa insanı yücelten acılar mı? Evet, hangisi daha iyidir? ”
Kaynakça
Dostoyevski, F. (2013). Yeraltından Notlar (Çev. Ergin Altay). İstanbul: Can Sanat Yayınları.
Okuduğunuz için teşekkürler. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere…